
Kendi hayatımızda her birimiz sürrealist bir resmin ressamıyız.
Hayat ise; o sürrealist resmin yoruma açık şekil ve renklerin bir araya gelişindeki bütünsüzlük içinde ahenk bulma yarışı…
Kısa vadeden, sokağın arkasından dolanmadan en kestirmeden gidersek; her süregelen zaman zarfında resim bize yeni bir bakış açısı gösterir ya da biz hep aynısını görmek isteriz.
Mesele de tam olarak da bu zaten.
Çözüme nazarlık takmak değil nazarlık olmak.
Mevzulara bakış açınız ya bu aynı resim, daha neyine bakıp uğraşayım ki modundaysa; zaman sizi uğraştan öte koyup tekdüze yapar ve dinlenirken yormaktan geri durmaz.
Tam tersi, bir yıl önce kurcaladığınız çalışmayan bir radyoyu tekrar bir şevkle kucaklayıp onu tamir etmek için uğraşmayı kendinize zül görmüyorsanız ve çaba gösteriyorsanız ise zamanı siz yorarsınız…
Bu hususa nereden ve nasıl geldim derseniz…
Kırk yaş buluşmasından.
Öze olan muhtaçlık hissinden.
Sadeliğe olan açlıktan.
Görmeye başlıyor olmanın keyfinden.
Telaşeden uzak, zamanını beklemenin inancından.
Sabretmenin barındırdığı zenginlikten…
Özetle bir adım atıp bonkörlük yaparak sen, unuttuğun kendine mesafeleri aşarak bir haber gönder.
Öğrenilmiş çaresizliği, kendini gerçekleştiren kehaneti ortadan kaldır.
Kırgınlığını sil.
Tanışıklığınız var nasıl olsa…
O da hatır bilecektir.
Kapalı olan kapıları açmaktan imtina etmeyecektir.
Hem artık imkansız gördüklerin ve istediklerin seni de çağırıyor olabilir…
Denemeye değmez mi…
Selametle
Ahmet KİRAZ